Kahvenin Tarihi

Evde Kahve Nasıl Kavrulur, Hangi Ekipmanlar

Evde Kahve Nasıl Kavrulur, Hangi Ekipmanlar

Evde Kahve Nasıl Kavrulur, Hangi Ekipmanlar Kullanılır?

Bu güzel mekanlarda otururken aklınıza “Yahu şu mereti bu hale nasıl getiriyorlar? Ne de güzel kokuyor. Ben yapsam nasıl olur? Yapabilir miyim acaba?” şeklinde sorular mutlaka geliyordur. İşte bu yazımızda bu sorulara ışık tutup evde de amatör olarak kahve kavurmanın inceliklerini anlatmaya çalışacağız.

Hazırsanız ufak ufak başlıyoruz.

En temelden başlayalım: Kahve neden kavrulur?

Kahve, olgunlaşmış hali ağaçtan toplandığında yeşil-sarı-kırmızı olan bir meyvenin çekirdek kısmı. Bu ufak kırmızı meyveler ağaçtan toplanıyor, dış kabuğu soyulup yıkanıyor ve kurumaya bırakılıyor. Elde edilen ürüne ham (yeşil) kahve diyoruz. Kahvenin rengine adını veren hale bürünmesi ise aslen kavurma işlemi sonrasında oluyor.

Kahvenin yeşil hali aroma, koku ve en önemlisi tat bakımından fakir durumdadır. Kavurma işlemi, çekirdekte yükselen ısıyla birlikte bir dizi kimyasal reaksiyon başlatarak kahvenin öncelikle su kaybederek içindeki şekerlerin karamelize olmaya başlamasına, asiditesinin değişip tadının ve aromasının zenginleşerek bildiğimiz kahve tadına dönüşmesini sağlar.

Hem zayıflatıyor, hem de detoks etkili: Kahveyi yeşilken demleyip içersek ne olur?

Peşinen söyleyelim zehirlenmezsiniz. Hatta internette farklı platformlarda okuyabileceğiniz sağlık temalı yazılarda ve detoks reçetelerinde yeşil kahvenin isminin hayli sık geçtiğini görebilirsiniz. Uzmanlar, demlenmiş yeşil kahvenin zayıflamaya da yardımcı olduğunu söylüyorlar. Uzun lafın kısası, tadını beğeniyorsanız içebilirsiniz, ancak kavrulmuş ve her zaman alıştığınız kahve tadından çok daha farklı bir deneyim yaşayacağınızı şimdiden söyleyelim.

Güneşi, sıcağı pek sever: Kahvelerin türleri, yöreleri neye göre ayrılıyor?

Kahve yörelerinden bahsetmeden önce aslında bu çeşitlerin nerelerde doğup dünyaya nasıl yayıldığına biraz değinelim. Kahvenin doğuşu ve keşfedilmesi aslında hayli eskilere dayanıyor. 10. yy zamanında ilk olarak Etiyopya yöresinde görülen kahvenin bildiğimiz anlamda içecek olarak tüketilmesi 14. ve 15. yüzyıllara kadar uzamış. Bu dönemde Yemen’de insanlar artık kahveyi tanır hale gelip onu yetiştirmeye ve tüketmeye başlamışlar. Bu keşiften sonra, 16. yy içinde kahve yavaş yavaş Ortadoğu, Türkiye, İran, Arap Yarımadası, Doğu ve Kuzey Afrika’ya yayılmış. Balkanlar ve İtalya üzerinden Avrupa’nın kahveyle tanışmasının ardından, deniz aşırı tüccarlar ile kahve, soluğu Endonezya’da ve Amerika kıtasında almış.

Ekvator çizgisinin 15 derece kuzey ve güneyinde kümelenen yetiştirme alanlarına sahip kahvenin iki tür ağacı bulunuyor. Bunlardan ilki, dünya üretiminin yaklaşık yüzde yetmişbeşini sağlayan Arabica türü, ve geri kalanını kapsayan Robusta türü. Bu iki tür ağaçtan, yetiştirildiği yörenin iklimi, toprağı, rakımı, tarım yöntemi gibi etkenler de devreye girerek, her yöreye özgü farklı karakteristikler barındıran kahveler ortaya çıkıyor. Kahveleri üreten ve ticaretini yapan firmalar da bu yöre kahvelerini tek başına satabildikleri gibi, farklı oranlarda farklı yöre kahveleri kullanarak değişik damak tatlarına hitap etmeye ve lezzetli harmanlar yakalamaya çalışıyorlar.

Brezilya, Meksika, Peru gibi yörelerin kahveleri nötr tatlar barındırdığından genelde harman kahvelerin temelini oluşturuyor. Kolombiya, Kosta Rika, Guatemala ve Venezuela kahveleri, bu harmanlara biraz daha asidite, gövde ve aroma kazandırmak için ekleniyor. Bununla da yetinmeyip harmanlara biraz daha kompleksite eklemek isteyen üreticiler, Etiyopya, Kenya, Yemen, ve Zimbabve yörelerine ait çekirdekleri kullanıyorlar. Hepimizin severek tükettiği geleneksel Türk kahvesi ise, çoğunlukla Brezilya’da yetişen Rio Minas Arabica türü kahvenin çekirdeklerinden yapılıyor.

Evde de olur dedik: Kahve kavurmak için nasıl ekipmanlara ihtiyaç var?

Evde de yapabilirsiniz dediysek ciddiyiz. Gelin şimdi sırasıyla evde amatör olarak kahve kavurabilmenizi sağlayacak ekipmanlara göz atalım.

1) En zorda kaldığınız zaman: Tava

Evet evet, bildiğimiz tavadan bahsediyoruz. Hani şu üzerinde ızgara yaptığımız, yumurta kırdığımız seramik, granit, teflon veya döküm tavalardan. Satın aldığınız yeşil kahveleri tavaya koyarak, altını yakıp sürekli ateşin üstünde karıştırarak kahvelerinizi kavurabilirsiniz. Burada dikkat etmeniz gereken en önemli ayrıntı, kahveleri sürekli karıştırarak çekirdeklerin her yüzeyinin eşit miktarda kavrulmasını sağlamak. Aksi taktirde bir yüzü sarımtrak kalmış, öteki yüzü kararmış çekirdeklerle karşılaşmanız gayet olası.

2) Makinalaşmak istiyorsak: Mısır patlatma makinesi

Önemli olan, kahvelerin sürekli karışması ve her tarafının eşit kavrulması dedik ya, işte evlerimizde kullandığımız yağsız tuzsuz çalışan mısır patlatma makineleri tam bu iş için biçilmiş kaftan. Kahvelerinizi içine atın ve sıcak havada yavaş yavaş dönerek kavrulmalarını izleyin. Bir ufak not ekleyelim, bu makinalar uzun süre çalışınca gereğinden fazla ısınıp zarar görebiliyor. Bu nedenle kavurma işlemi esnasında bu yönde bir sorun sezinliyorsak hemen işlemi durdurmalıyız, aksi taktirde ucu yangına varacak kötü sonuçlarla karşılaşabilirsiniz.

3) Çok havalı: Seramik kavurucu
İnternette online alışveriş sitelerinde rahatlıkla bulabileceğiniz seramik kahve kavurucular da aynı tava mantığında iş görüyor. Ancak tavalardan farkları şekilleri. Bu kavurucuların üzeri hafif bombeli şekilde kapalı ve yuvarlak şekilde. Böylelikle hem dairesel hareketlerle çekirdekleri rahatça ters-yüz edebiliyorsunuz, hem de yarı kapalı şekli sayesinde ısınan hava tavanın içerisinde hapsolarak kavurmaya yardımcı oluyor.

4) Hamster değil kahve dönüyor: Merdaneli kahve kavurucu
Aynı hamsterların içerisinde koştuğu bir düzenek ile karşınızdayız. Bu kavurucu, yandan bir merdane yardımı ile kendi etrafında dönüyor. Altında ise ispirto ocağı yakabiliyorsunuz. İspirto ocağınız yoksa, yemek pişirdiğimiz set üstü ocaklarda da aynı şekilde kavurabilirsiniz. Kafes içerisinde sürekli dönen kahve, tam istenildiği gibi eşit oranda kavrulacaktır. Bu kavurucuyu da online alışveriş sitelerinden rahatlıkla temin edebilirsiniz.

5) Paraya kıyarım derseniz: Kahve kavurma makinesi
Elektrikle çalışan ve sırf bu iş için üretilmiş kahve kavurma makinaları, sadece endüstriyel büyüklükte değil, ev kullanıcılarının da kullanabileceği ölçeklerde kullanıma sunuluyor. İrili ufaklı genelde bir seferde 100 gram ile 1000 gram arası kahve kavurabileceğiniz cihazlar ile bu işi ev ortamında rahatça yapabilirsiniz. Bir çok farklı marka ve tedarikçinin ürünleri pazarda mevcut. Fiyatlar 2015 aralık itibariyle 400 TL ile 3000 TL arasında değişiyor.

Bütün mesele bu: Kahve nasıl kavrulur?

Ekipmanlarımız hazır, istediğimiz yörenin yeşil kahvelerini de aldık, o zaman buyrun kavurma işlemine. Yazının başında da belirttiğimiz gibi kavurma işlemi, çekirdeği belli sıcaklıklara getirerek bir dizi dönüşüm başlatıyor. Gelin bu dönüşümün evrelerini sırasıyla inceleyelim.

• Renk değişimi – Sararma

Yemyeşil kahvelerimizi kavurucu ekipmanımıza aldık, altını yaktık veya düğmesine bastık. Kavurmanın ilk dakikalarında çekirdekler yavaş yavaş ısınacak, ve içeride bir dizi kimyasal reaksiyon başlayacak. Buütün bunların sonucunda çekirdeklerde ufak renk değişimleri gözlemlemeye başlıyoruz. Renkler yeşilden sarımtrak bir hal almaya başlıyor. Kavurmaya, karıştırmaya, çevirmeye devam. Çünkü elde ettiğimiz kahve henüz istediğimiz aşamada değil.

• Koyulaşma

Sarı çekirdeklerdeki ısının artmasıyla birlikte içindeki şeker karamelize olmaya başlıyor. Nemini ve suyunu kaybeden taneler genleşmeye başlıyor, ince kabuklarını döküyor, ağırlığı azalıyor. Rengi çok açık kahve. Hafif hafif yanık ot kokusu duyulmaya başlanıyor. Kavurmaya, karıştırmaya, çevirmeye devam.

• İlk çatlama (first crack)

Bu aşama sizi, şu ana kadar gözlemle yaptığınız takibin bir adım ötesine geçirerek ses ile de durumdan haberdar ediyor. Kahverengi tonlarının skaladaki ilk aralıklarını gördüğünüz bu aşamada çekirdeklerden ufak çıtırdama sesleri geliyor. Sularını kaybedip iyice genleşen çekirdekler çatlamaya başlıyorlar. Bu aşama, aslında bize kahvenin kavrulmuş olduğunun da habercisi.

• Kavrulma

İlk çatlamayı duyduktan sonra aslında kahvemiz hafif derecede kavrulmuş oluyor. Bundan sonra geçecek her saniye kahvemizin kavrulma derecesini etkiliyor. Kavurmaya devam edip etmemek tamamen sizin damak zevkinize ve kahveden yapacağınız içeceğin niteliğine bağlı.

• İkinci çatlama (second crack)

İlk çatlamadan sonra çekirdekleri kavurmaya devam ederseniz bir süre sonra ikinci çatlamaya ulaşıyorsunuz. Aynı birinci çatlamadaki sesler gibi, bu aşamada da yeni çatırdamalar duyuyoruz. Kahvelerin rengi iyice koyulaşmaya başlıyor, hatta siyaha çalıyor. Çekirdekteki yağlar yüzeye çıkıyor ve kahvelerin dışı da parlamaya başlıyor. Bu aşama, artık kahve kavurmada gelebileceğiniz son aşama. En koyu dereceleri ikinci çatlama sırasında yakalayabiliyorsunuz. Bu aşamadan sonra kavurma işlemini sonlandırmanız ve çekirdekleri soğutmaya geçmeniz gerek.

• Kömürleşme

İkinci çatlamayı da duydunuz, ısrarla kavurmaya devam ettiniz. Kavurucunuzda kalan artık kömüre çok yakın bir maddeden başka bir şey değil. Demleseniz dahi kahve tadından uzaklaşmış bir sıvı ortaya çıkacaktır. Bu nedenle ilk çatlamadan sonra çekirdeklerin rengini iyi gözlemleyip istediğiniz derecede kavurma işlemini bitirmek çok önemli.

Nerede duracağını bilmek lazım: Kahvenin kavurma dereceleri nelerdir?

Öncesinde de belirttiğimiz gibi, ilk çatlama sonrası aslında elimizde kavrulmuş kahve hazır oluyor. Bu noktadan sonra, yapılacak içeceğe ve damak zevkine göre kavurma dereceleri önem kazanıyor. Kavurma derecelerine ve cinslerine göre kahvelerden farklı tatlar almak mümkün. Örneğin kahvaltıda demleyeceğiniz kahve çekirdeklerini az kavrulmuş şekilde demlerken, espresso yapmak için daha koyu kavrulmuş çekirdekleri tercih ediyoruz. Burada sağda solda hava atabileceğiniz ufak bir bilgi de serpiştirmiş olalım. Kahve çekirdeklerini kavurdukça, içindeki kafein miktarı da bozunarak azalmaya başlıyor. Yani az kavrulmuş kahveler, çok kavrulmuş kahvelere göre içinde daha çok kafein barındırıyor. “Koyu bir kahve içeyim de ayılayım” diyenlere bu bilgiyi gururla aktarabilirsiniz.

Kahvenin kavurma dereceleri ile ilgili uluslararası kabul görmüş bir oran-dakika-sıcaklık reçetesi yok. Kahveciler genelde kendi belirledikleri ölçülere göre bu oranları yakalıyorlar. Ancak genel olarak kavurma derecelerini Hafif, Orta ve Koyu kavrulmuş olarak üç seviyeye ayırmak mümkün. Hafif ve orta dereceler genellikle aromalarını ve asiditelerini üzerlerinde barındırdığı için daha çok demleme yolu ile tüketilirken, daha yoğun ve koyu kavrulmuş kahveler genellikle espresso bazlı içeceklerin hazırlanmasında kullanılıyor.

Her ne kadar uluslararası kabul görmüş oranlar yok desek de, dünyaca bilinen ve her ülkede aşağı yukarı aynı seviyede kavrulmuş kahvelere verilen isimler var. Bunlar açıktan koyuya şu şekilde sıralanıyor:

• Cinnamon Roast (hafif)
• Light City Roast (hafif)
• City Roast (hafif-orta)
• Breakfast Roast (orta)
• American Roast (orta)
• Full City Roast (orta)
• Vienna Roast (koyu)
• French Roast (koyu)
• Italian Roast (koyu)

En son soru: Kavrulmuş kahve nasıl saklanır?

Kavrulmuş kahveyi, aromasını, tadını ve kokusunu daha uzun süre muhafaza edebilmesi için tercihen hava geçirmeyen bir kapta veya kavanozda saklamanız gerekiyor. Kavrulmuş kahve ortalama 15-20 gün boyunca bahsettiğimiz türde bir kapta ışıksız ve oda sıcaklığında tazeliğini koruyacaktır. Bu nedenle tavsiyemiz, bu süre zarfında tükettiğiniz ortalama kahveyi gözlemleyip, tek seferde kavuracağınız miktarı buna göre ayarlamanızdır. Böylelikle içtiğiniz kahvenin aroması ve tadı da hep yerinde olacaktır.

Kahvenin Tarihi

Günümüzde kahve tüm Dünya’ya yayılmış sevilen bir içecektir. Dağlarında halen doğal, aşılanmamış, yabani halleriyle yetişen kahve ağaçlarından dolayı Etiyopya (eski adıyla Habeşistan) kahvenin anavatanı kabul edilmektedir. Bu topraklarda anlatılan, keçi çobanı Kaldi’nin kahveyi keşfetmesi ile ilgili bir efsane de var. Sonuçta birçok kahve uzmanı, kahvenin tarihi yolculuğu 575 ile 850 yılları arasında Etiyopya’dan başladığına dair hemfikir.

Kahvenin Keşfi – Kaldi Efsanesi

Bir doğruluk payı vardır diye, keçi çobanı Kaldi’nin keçilerini otlatırken kahveyi keşfetmesinin hikayesini aktaralım. Efsane’nin 575-850 seneleri arasında bir zamanlarda geçmiş olması gerekiyor.

Rivayete göre Kaldi fark eder ki; keçileri bir ağacın meyvesini yedikten sonra neşeli ve zıpır olurlar, geceleri de pek uyumak istemezler. Kaldi bu ağacın meyvelerinden toplayıp, buluşunu paylaşmak için yakında kalan Sufi dervişlere gider. Çekirdeklerin marifetini dinleyen Sufi derviş, ilk başta fikri onaylamaz ve çekirdekleri ateşe atar. Ateşe düşen çekirdekler kavrulmaya başlar ve ortalığa bildiğimiz o kahve aroması yayılır.

Yayılan aroma Kaldi’ye ve dervişe ilham verir ve çekirdeklerden güzel bir içecek hazırlamak için işe koyulurlar. Kavrulmuş çekirdekler öğütülür ve özlerini bırakmaları için suda kaynatılır. Bizim bildiğimiz haliyle kahve böyle doğar.

Sufi, kahvenin uzun gece ayinlerinde onu uyanık ve zinde tuttuğunu fark eder. Tekkedeki diğer dervişler de bu yeni içeceği sever ve çok geçmeden kahve Yemen ve Arabistan’a yayılır. Daha sonra kahve kendini Istanbul’a da sevdirir ve Avrupa’ya ordan da tüm Dünya’ya yol alır.

Kahve Arap Yarımadasında

Araplar kahveyi ilk yetiştirmekle kalmamış, aynı zamanda dünyada kahve ticaretini başlatmışlardır. Kahve, 15. yüzyılda Arabistan’ın Yemen bölgesinde, 16. yüzyıla gelindiğinde ise  İran, Mısır, Suriye ve Türkiye’de yetiştirilmeye başlanmıştı.

Kahve insanların sadece evlerinde değil, orta doğu şehirlerinde ortaya çıkan, “Kahve Hane”lerde de yaygınlaştı.  Kahvehaneler, insanların her türlü sosyal aktiviteleri için sıklıkla toplandıkları yerler haline dönüştü ve populerlikleri hızla arttı.

Sadece kahve içmek ve sohbet etmek için değil müzik dinlemek, sanatçıları izlemek, satranç oynamak ve günün haberlerinin paylaşmak için toplanılan yerler haline geldi. Hatta kahvehaneler hızla, “Bilgelik Okulları” olarak anılarak, bilgi paylaşılan önemli merkezler haline gelmişlerdir.

Kutsal şehir Mekke’yi her yıl ziyaret eden binlerce Hacı ile kahve içeçeği “Arabistan Şarabı” adıyla dünyaya yayılmaya başlamıştır. Araplar kahve ticareti tekeli olabilmek için kahve üretimini var güçleriyle sürdürmüşlerdir.

Kahve Avrupa’ya gelir

Yakın Doğu ya seyahat eden Avrupalı gezginler, alışılmadık koyu siyah renkli içecek hakkında hikayelerle geri geldiler. 17. yüzyıla gelindiğinde, kahve Avrupa’ya ulaşmış ve kıtada popüler olmaya başlamıştı. 1615 yılında yeni içeçeğin Venedik’e gelmesiyle birlikte, yerel din adamları kahveyi kınamış, muhalifler aşırı temkinli davranarak kahveye “şeytanın acı buluşu” adını verdiler. Tartışma o kadar büyümüştür ki, Papa VIII.Clement’ten müdahale etmesi istenmiştir. Ancak Papa bir karar vermeden önce içeceği kendisi tatmak istedi. Öyle tatmin edici buldu ki, Kahve Papa’nın onayını aldı.

Böyle tartışmalara rağmen, İngiltere, Avusturya, Fransa, Almanya ve Hollanda’nın büyük şehirlerinde, kahvehaneler hızla sosyal aktivite ve iletişim merkezleri haline geldi. Bir peniye bir fincan kahve satın alarak tahrik edici söyleşiler yapan tartışmacılar sayesinde “Penny üniversiteleri” tüm İngiltere’ye yayıldı.  17.yüzyılın ortaları İngiltere’sinde, tüccarlar, nakliyatçılar, brokerlar gibi ortak ilgi alanlarına sahip patronlar ve sanatçıları çeken, çoğu Londra’da 300’den fazla kahve evi vardı.

Birçok yeni ticaret ve işletmeler bu özel kahvehanelerde büyümüş, örneğin: Lloyd’s Londra, Edward Lloyd Kahve Evi’nde meydana geldi.

Kahve Yeni Dünya’da

Kahve 1600’lü yılların ortalarında New Amsterdam’a getirildi, buraya daha sonra İngilizler tarafından NewYork adı verilecekti.

Kahvehaneler hızla görünmeye başlasa da çay, 1773 yılında Kral George tarafından çaya dayatılan ağır vergilere karşı ayaklanan sömürgecilere kadar, Yeni Dünya’da tercih edilen içecek olmaya devam etti. Boston Çay Partisi olarak bilinen isyan, Amerikan kahve içme tercihini sonsuza kadar değiştirdi.

Dünyada Kahve Tarlaları

İçecek talebi yayılmaya devam ederken, Arabistan dışında kahve yetiştirmek için sıkı rekabet vardı. Araplar kendi kahve tekellerini korumak için ağır çalışmalarına rağmen, nihayet bazı Hollandalılar 17. yüzyılın ikinci yarısında fidan elde etmeyi başardı. Hindistan’daki ilk yetiştirme girişimi başarısız oldu ama Java adasındaki Batavia’da, bugunki Endonezya’da başarılı olmuştur.  

Kahve ağaçları büyüdü ve Hollandalılar kahve üretim ve ticaretini arttırarak devam ettirdi. Kahve yetiştiriciliğini Celebes ve Sumatra adalarına da taşıyarak genişlettiler.

Hollandalı Amsterdam Belediye Başkanı 1714 yılında genç bir kahve bitkisini Fransa Kralı XIV Louis’e hediye olarak sundu. Kral kahve fidanının Paris’te Kraliyet Botanik Bahçesi’nde dikilmesini emretti. 1723 yılında Fransız deniz subayı Gabriel de Clieu kralın kahve ağacından aldığı tohumları zorlu bir yolculukla, kötü hava şartları, korsan saldırısı ve kahve tohumlarını yok etmeye çalışan sabotajcı da dahil aşarak Martinique adasına güvenle ulaştırmayı başardı. Ekilen kahve tohumları büyüdü, kahve fidanları oldu ve 50 yıl içinde 18 milyondan fazla kahve ağacı olarak adayı sardı. Kahve fideleri buradan yayılarak Karayip adaları, Güney ve Orta Amerikadaki kahve ağaçlarının atası oldu.

Kahvenin Brezilya’ya gelişi, imparatorun emriyle kahve tohumu alması için Fransız Guyanasına gönderilen, Francisco de Mello Palheta ile olduğu anlatılmaktadır. Fakat Fransızlar kahveyi paylaşmak istememişler ve Palheta’nın girişimi başarısız olmuştur. Palheta öyle yakışıklıymış ki, Fransız Valinin eşini etkilemeyi başarmış ve kendisine uğurlama hediyesi olarak büyük bir çiçek buketi sunulmuş. Palheta, Milyar dolarlık endüstriyi başlatmaya yetecek kahve tohumlarını bu buketin içine saklı olarak bulmuştur.

Sadece 100 yıl içinde, kahve tüm dünyada bir ticaret ürünü haline gelmiştir.

Misyonerler ve gezginler, tüccarlar ve sömürgeciler kahve tohumlarını yeni topraklara taşımaya ve kahve ağaçlarını tüm dünyaya yaymaya devam etmişlerdir. Kahve ekimleri muhteşem tropik ormanlarda ve engebeli dağ yaylalarında kurulan tarlalara yapılmıştır. Kahve ekonomileri üstüne kurulmuş yeni uluslar oluştu ve 18. yüzyılın sonunda, kahve dünyanın en kârlı ihracat ürünlerinden biri olmuştu.